Bu Blogda Ara

23 Ocak 2011 Pazar

Cyclonic Storm: YAZMA İHTİYACI VE YALNIZLIĞIMIZ

Cyclonic Storm: YAZMA İHTİYACI VE YALNIZLIĞIMIZ: " İlk bloğumu yazıyorum, vatana millete hayırlı uğurlu olsun... 23.01.2011 den itibaren yayın hayatına girmiş b..."

YAZMA İHTİYACI VE YALNIZLIĞIMIZ

      İlk bloğumu yazıyorum, vatana millete hayırlı uğurlu olsun... 23.01.2011 den itibaren yayın hayatına girmiş bulunan bu Cyclonic Storm isimli bloğumda düşüncelerimi, görüşlerimi, yaşadıklarımı, yaşamak istediklerimi, keşke yaşamasaydım dediklerimi, yaşasam da olurdu yaşamasam da dediklerimi bir itiraf şeklinde değil; bir değerlendirme şeklinde yazmayı planladım..
    
    "Benim dünyamda gelişen olaylar kimi ne kadar ilgilendirebilir ki.." diye de düşünmedi değilim...Herhangi bir şey yazan ve birileri okusun diye yazdıklarını ortaya koyan kişi, iç dünyasını ortaya koyar, paylaşır.. bu bir tür yalnızlık refleksidir ve günümüzde herkes git gide daha da yalnızlaşmaktadır...Her sırrınızı bilen ve sizi asla aldatmayacak, eleştirmeyecek, size sürekli gereksinim duyduğunuz şekilde davranacak..sizi dinleyecek bir dostunuzun olması ne kadar güzel olurdu değilmi??? Yok işte ama...ve olmayacak da, peki ne yapmalı?? Sizi bilmiyorum ama ben iç sesimle dost olup kendimle barışık yaşamaya çalışıyorum...kendinle barışık yaşamak da nedir, aslında çok klişe ama, küsmüydük ki kendimizle barışık yaşıyoruz...? sorusunu sormak gerekiyor...

   Evet küstük...kendimizi  tanımıyorduk bile..kendimizi sürekli başkalarıyla karşılaştırarak değerlendirmeler yapıyorduk..belki bu hatayı anne babamız yapmıştı ilk...felancanın çocuğu ile kıyaslandık hep daha iyi olmaya doğru kamçılanmak adına..bu arada da içten içe kendimize küsmeye başladık çünkü yetersiz görüldük ve yetersizleştirildik...işte bu noktadan sonra arkadaş ve dost arayışımız çıktı ortaya.. bizi destekleyecek ve bizi sürekli haklı görecek bir dost..iç sesimizle küstük çünkü, iç sesimize yabancıydık..kendi ile başlayan deyimleri hatırlayalım: Kendi kendini yemek, Kendinden geçmek, Kendini kaybetmek, Kendine gelmek, Kendine yedirememek, Kendini bulmak...kendi kendi kendi..bu kendi iç sesimizdi...öz benlik, öz bilinç denen şey..ve biz bundan habersizdik...

     Şimdi hayal kırıklıklarıyla dolu bir arka planı olan ve tecrübeyi hayatta yediğimiz kazıkların bileşkesi olarak gören deforme olmuş bir hayat tecrübesi perspektifimiz var..bu perspektif bize kime ne kadar güvenmemiz gerektiğini değil kimseye güvenmememiz gerektiğini öğütlüyor...kimseye güvenemeden yaşamak ise bizi karmaşık psikozların kıyısından derin bir yalnızlığa doğru sürüklüyor...bu yalnızlık ise bizi yazmaya daha çok yazmaya sadece yazmaya; düşüncelerimizin ortaya konulmasına, biraz kabullenilmeye, biraz örtülü sevilme ihtiyacının belirtilmesine ama en önde kendi varlığını ortaya koymaya doğru çılgınca bir yönelişe kilitliyor...belki ben de böyle bir yönelişin sonunda yazmaya başladım bloguma kimbilir....