Bu Blogda Ara

15 Haziran 2011 Çarşamba

Yazmak Keşfetmektir

Çok yazardım eskiden. Kendime ait en büyük keşiflerimi yazarken yapmıştım. Yazının büyüsünün kalemle kağıt arasında oluştuğunu düşünürdüm. Klavye o büyüyü bozardı. Yazdığı şeye dokunabilmeliydi insan. Çizebilmeliydi üstünü, vazgeçtiği sevgilisinin üstünü çizer gibi. Elektronik ortamda yazmaya bu blogla başladım denilebilir. Master tezimi saymazsak.
Edebiyat benim için bir çeşit yolculuk gibiydi. Her yazarın kitaplığı farklı bir ülke. Okudukça büyüdüğümü farkediyordum, yazdıkça yükseldiğimi.
Sonra bir karabasan çöktü hayatıma. Hastalık ve aşk. "Birden bire bir kuş gibi vurulmuş gibi kanadından" , fildişi kulemden yuvarlandım. Okuduğum tüm kitaplar uzaklaştı benden. Yazdığım herşey safsataya dönüştü. Hayatı yeniden bir daha yaşayarak öğrenmeye başladım. Üniversite henüz bitmişti ve oyunun 2. perdesi açılmıştı.
İş hayatı İstanbul ve yalnızlık. Mecidiyeköyde 3. Sınıf bir otelde kalmaya başladığımda bohemliğin nahoş tadını da almış oldum. Fildişi kuleye benzemiyordu.
İstanbul zor bir kadın gibiydi, Mehlika Sultan. Zor, entrikalı, şuh! Ve ben o yedi gençten biri bile değildim henüz. Kör bir kuyunun başında duruyordum. Dipsiz, kör, karanlık bir kuyu.
Yazmaya yeniden yöneldiğimde aradan aylar geçmişti ve ben reddedilen bir aşık kini içinde yeniden yazmaya başlamıştım, kalemden katran gibi karanlık, karamsar ve serseri cümleler dökülüyordu...ya çözülecek ve atomlarıma kadar parçalanacaktım ya da yeni bir enkarnasyonla metamorfozumu tamamlayacaktım.
Bu yol ayrımı benim karşıma çıktığında Mehlika Sultana çoktan aşık olmuştum. Bu yeni ve taze aşk beni enkarnasyona doğru sürükledi. Bir çeşit aşk coşkusu. Yazmak artık bir serzenişten çok; bir ruh çözümlemesi oldu. Yazdığım herşey iç dünyamı da yapılandırmaya başlamıştı. Herşeyi yazıyordum ama herşeyi. Yazdığım herşeyi düşünce dünyamda şekillendiriyor, şekillendirdiğim herşeyi de anlamlandırabiliyordum. Bu düşünce yapılanması ise beni, duygularımı kontrol edebildiğim bir geniş ruh coğrafyasına doğru sürükledi.
Bu geniş ruh coğrafyası benim için yeni bir kıtanın keşfi kadar cıvıltılıydı. Bir yağmur ormanı kadar renkli sakin ve bir o kadar tehlikeli.
Yazmak keşfettirmeli insana, biryerden alıp bir yere götürmeli ve götürdüğü yer asla bir çöplük olmamalı. Dinamik sürekli yenilenen ve tazelenen bir harikalar ormanı olmalı. Yazdıkça büyümeli insan, büyüdükçe büyümeli, gürbüzleşmeli ve hayat fışkırmalı bakışlarından, her gün yeniden olmalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder